SİTEDE ARA

AKŞEMSEDDİN (AKŞEYH): İSTANBUL’UN MANEVİ FATİHİ II. BÖLÜM
27 Ocak 2020

 

Yıl; 571… Hz. Muhammed’in doğum tarihi… Ama..

Hz. Muhammed, farklı rivayetler arasında genel kabul gören kanaate göre Fil Vakası’ndan elli (veya elli beş) gün sonra Rebîülevvel ayının 12’sinde Pazartesi günü Adnânîler’in ana yurdu kabul edilen Mekke’de dünyaya geldi. Mısırlı ünlü astronomi âlimi, coğrafyacı, mühendis ve devlet adamı Mahmûd Paşa el-Felekî (Ö. 1302/1885), Hz. Peygamber’in oğlu İbrâhim’in vefat ettiği gün meydana gelen güneş tutulmasından hareketle, bu tarihi Fil Vakası’nın meydana geldiği iddia edilen yılın 9 Rebîülevvel’i (20 Nisan 571 Pazartesi günü) olarak tesbit etmiş. (et-Taḳvîmü’l-ʿArabî, s. 33-44).

 

XX. yüzyılın önde gelen İslâm âlimlerinden Muhammed Hamîdullah (1908-2002) ise Câhiliye dönemi Araplarında câri olan nesî’ uygulamasını (Câhiliye döneminde kamerî -ay- takvimin şemsî -güneş-takvimine uyarlanması suretiyle takvime yapılan müdahale anlamında bir terim) göz önüne alarak yaptığı hesaplamada doğum tarihini hicretten önce 53. yılın 12 Rebîülevvel’i (17 Haziran 569 Pazartesi günü) şeklinde belirlemiştir.

 

MS. 570 civarında Arap şehri Mekke'de doğan Hz. Muhammed, hayatının ilk yıllarında hem öksüz hem yetim kalınca amcası Ebu Talib'in koruması altında büyüdü. (F. Buhl, A.T. Welch (1993). "Muhammad". P. Bearman, Th. Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel, W.P. Heinrichs (Edl.). Encyclopaedia of Islam. 7 (2nd bas.). Brill. s. 374.)

 

Yukarıda verdiğimiz farklıkaynaklara baktığımızda Hz. Peygamberin doğum tarihinin bile kesin olarak bilinmediğini görüyoruz. Bu bir tenkit değil, bir saptama. Nedeniyse, o dönemde Araplar arasında belirli bir takvimin kullanılmamasıdır. Genel kabul gören kanaate göre Fil Vakası’ndan 50-55 gün sonra Rebîülevvel ayında Pazartesi günü dünyaya gelmiştir. (Fil Vakası; Kâbe’yi yıkmak amacıyla Mekke üzerine yürüyen Habeş ordusunun Allah tarafından gönderilen kuşlar vasıtasıyla imha edilmesi olayı. Kaynaklarda bu olayın sebepleri, tarihi ve sonucu hakkında değişik rivayetler bulunmaktadır.) Farklı hesaplamalara göre Hz. Peygamber’in doğum tarihi 20 Nisan (9 Rebîülevvel) 571 veya 17 Haziran (12 Rebîülevvel) 569 Pazartesi şeklinde belirlenmektedir. Bu tarihlerden birincisi Mısırlı astronomi âlimi Mahmut Paşa el-Felekî’ye (Ö. 1302/1885), ikincisi ise çağımızın meşhur İslam âlimi Muhammed Hamidullah’a (Ö. 2002) aittir.

 

Devam edelim mi?

Araplar tarihi meselelerden bahsederken takvim yerine yaşanılan büyük olayları kaynak kabul ederdi. Örneğin, Peygamberin doğum tarihinde Fil olayı başlangıç kabul edilmiş ve Hz. Muhammed’in arkadaşlarından Mahreme: “Ben ve Allah’ın elçisi Fil yılında doğduk” demiştir. (İbn İshak, es-Sire,s 27)

 

Peygamberin doğduğu gün ve ay ile ilgili farklı görüşler savunulmuştur. Kimilerine göre Rebiülevvel Ayının 12. günü Pazartesi sabahı, kimilerine göre aynı ayın 2’sinde, 3’ünde, 8’inde veya Rebiülevvel’in bitmesine on gün kala doğmuştur. Hatta bir aktarıma göre Ramazan, Rebiülahir ya da Safer Aylarında doğduğu görüşleri bile vardır(İzzettin b.Bedrettin b.Cemaati el-Kinanî, el-Muhtasaru’l-Kebîr fî Sireti’r-Rasûl,  Sâmî Mekkî el-Ânî, Amman 1993, s.22)

 

Yukarıdaki kaynaklarda  görüldüğü üzere Hz. Peygamberin hangi ayda ve günde doğduğu kesin olarak bilinmemektedir.

 

Hz. Muhammed’in doğumunun bugün Diyanet İşlerince de kabul gördüğü 20 Nisan 571 tarihinde gerçekleştiği tezi, Mısır Rasathanesi müdürlerinden Mahmut El Felek-i Paşa’nın hadis kaynaklarında geçen bazı söylemlere odakladığı yanlış hesaplamalarına dayanmaktadır düşüncesindeyiz.

 

Mahmut El Felek-i Paşa 1858 yılında yayınladığı Fransızca risalede şu sonuçlara varmıştır:

 

  1. Sahîh-i Buhârî’ye göre Hz. Peygamber, oğlu İbrahim’in ölümü gününde güneş tutulmuştur. Bu olay hicretin 10. yılına denk gelmektedir. Hz. Peygamber güneş tutulması olduğunda 63 yaşındaydı.
  2. Bu güneş tutulmasının, 7 Kânûn-ı sani 632 yılında saat 8.30’da olduğu hesaplanmıştır.
  3. Güneş tutulmasından 63 kameri yıl geriye dönüldüğünde miladi 571 yılında doğduğu hesaplanmış olur. 
  4. Bu doğumun Rebiyülevvel ayının pazartesi günü ve bu ayın 8. günü ile 12. günü arasında olduğu kesinleşir.

 

 

Hz. Peygamberin doğum tarihini miladi olarak hesaplayan tek kişi Mahmut El Felek-i değildir elbette. Örneğin,  Danimarkalı tarihçi ve yazar Frantz Buhl (1850-1932) Kuran üzerine yazdığı incelemesinde, Hz. Muhammed’in Fil yılında doğduğu iddiasının gerçek olmadığını, doğumun Fil olayından önce gerçekleştiğini ifade etmiştir.

Ayrıca Belçikalı oryantalist, İslam Tarihi uzmanı Henri Lammens (1862-1937)  daha farklı bir görüş ortaya atarak Hz. Peygamberin miladi 580 yılında doğduğunu ileri sürmüştür.

Ancak en tutarlı hesaplamanın ise Hintli âlim Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’a (1908-2002) ait olduğu kabul edilmektedir. Hamidullah, Hz. Peygamberin doğum tarihini 17 Haziran 569 olarak hesaplamıştır.  Özetlersek, Hz. Muhammed’in doğum tarihini belirlemeye çalışan Mısırlı astronom Mahmut Felekî, Peygamberin oğlu İbrahim’in vefat ettiği günü meydana gelen güneş tutulmasından hareketle 20 Nisan 571 (9 Rebiyülevvel) tarihini tespit etmiş, Muhammed Hamidullah ise Cahiliyye Arapları arasında uygulanmakta olan Nesî Takvimini dikkate alarak 17 Haziran 569 tarihine ulaşmıştır.

 

Kaldı ki,  İslamic Review isimli dergi de 1969 yılının şubat ayında yayınlanan sayısında Peygamberin doğum tarihini 17 Haziran 569 olarak yayınlanmıştır. Bu arada, 20 Nisan tarihine sabitlenen Kutlu Doğum Haftasının yanlış hesaplamayla kutlandığı artık ya bilinmelidir ya da en azından bu tarihin İslam tarihi açısından tartışmalı olduğu kabul edilmelidir.

 

Yukarıda kurduğumuz cümleye bakarak, “Madem öyle neden satırlar dolusu yazılar yazdınız?” sorusu aklınıza gelmiştir mutlaka. Cevabımız son derece kısa ve basit.. Böylesine muazzam bir dinin peygamberi olan Hz. Muhammed’in (S.A.V.) daha doğduğu tarih üzerinde kesin bir bilgimiz yokken, aşağıda resmi tarihin bize naklettiği bilumum tarihleri de kesin olarak kabul etmenin ne derece akla ve mantığa uygun olduğunu size bırakıyoruz. 

 

Bizim İslam anlayışımıza göre aslında önemli olan nokta Hz. Muhammed’in hangi tarihte doğduğu değil, İslam Âleminin o Peygamberin ahlakına ne kadar sahip çıkabildiğidir.

 

Biraz daha tarih verelim. Hz. Peygamber’in doğumu 569 diyelim, vefat tarihinde bir sıkıntı yok, kesin 632, yani Cihan Peygamberimiz vefat ettiğinde 63 yaşında.

Hicret’in tarihi 622.. Yani Peygamberimiz 53 yaşında. (622-569= 53).

Hz. Halid bin Zeyd Ebu Eyyub El Ensari’nin doğum tarihi 576. Hicret gerçekleştiğinde erenler 46 yaşında. (622-576= 46). Peygamberimizden 7 yaş daha genç.

Vefat tarihi üzerinde İslam kaynaklarında farklılıklar, belirsizlik var; 668, 669, 672, 674. Yani vefat ettiğinde 92, 93, 96 veya 98 yaşında olmalı. 

Dizanteriden vefat ettiği tarih kaynaklarında belirtilen bu kutlu sahabenin Hakk’ın rahmetine kavuşmasıyla ilgili bakalım yine aynı tarihi kaynaklar ne gibi bilgiler aktarıyorlar bizlere…

  • Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifinde methettiği askerlerden olabilmek arzusuyla Emevilerin 668-669 yılında gerçekleştirdiği İstanbul kuşatmasına katıldı ve İstanbul surları önünde şehit oldu.” 668-576 = 92 veya 669-576 = 93 yaşında..
  • “4 Mayıs 672 tarihinde vefat etmiş ve vasiyeti gereği İstanbul önlerine defnedilmiştir. Kabrini Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemsettin'in manevi keşif yoluyla bulduğu rivayet edilir.” 672-576= 96 yaşında..
  • “Onun bu kuşatmadan bir yıl sonra (669) gönderilen Yezîd b. Muâviye kumandasındaki takviye birliğin içinde bulunduğu da rivayet edilmektedir. Ebû Eyyûb, kuşatma devam ederken hastalanarak 669 yılında vefat etti. Ancak (670), (672) veya (675) yıllarında öldüğü de ileri sürülmüştür.” 93, 94, 96 veya 99 yaşında..
  • “Hicri 52. yılda Muaviye oğlu Yezid kumandasındaki Müslümanlar İstanbul’u kuşatmışlardır. Eyüp Sultan hazretleri bu seferin hazırlanması için çok çalışmış ve uzun bir yolculuk yapan Eyüp Sultan hazretleri yaşının çok ilerlemesinden dolayı (80 yaşlarında) İstanbul’da hastalanmış ve şehit düşerek vefat etmiştir.” Dizanteriden ölmemiş, bu kaynağa göre şehit olduğunda 80 yaşında..
  • “Hazreti Ebû Eyyûb el-Ensârı bu seferin hazırlanması için çok çalışmış ve sefere karşı çıkanlara öğütlerde bulunmuştu. Uzun bir yolculuk yapan Ebû Eyyûb yaşının çok ilerlemesinden dolayı İstanbul’a yaklaştıkları bir sırada hastalanmış, Yezid’e, öldüğü takdirde cenazesinin hemen gömülmeyerek ordunun varacağı en ileri noktaya kadar götürülmesini ve o yerde gömülmesini vasiyet etmişti.”  Vefat tarihi belirlenmemiş.

 

Görüldüğü üzere söz konusu tarih olduğunda yukarıda sadece bir kısmını size ilettiğimiz İslami kaynaklar arasında bir fikir birliği bulunmuyor.

Her neyse biz yine asıl konumuza dönüp, kaldığımız yerden devam edelim….

Constantinople (İstanbul) İslam orduları tarafından kaç kez kuşatıldı sorunuza hemen cevap verelim. Tam 11 kez. Detay da verelim isterseniz. Hz. Peygamber döneminde en önemli iki imparatorluktan biri Sâsâni¸ diğeri ise Bizans idi. Fetihten yaklaşık sekiz asır önce Hz. Peygamberin "İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve O'nun askerleri ne güzel askerlerdir" hadis-i şerifi, Müslümanlar için her zaman en büyük motivasyon unsuru olmuştur. Hz. Peygamber (SAV9 zamanında başlayan Bizans gazâları, 634-641 yılları arasında Suriye, Filistin ve Mısır'ın fethinden sonra İstanbul'a yönelmiştir. 

 

Birinci sefer:  Bu ilk deniz seferi 655 tarihinde Hazreti Osman zamanında yapıldı. Suriye valisi Hz. Muaviye, Abdullah b. Sarh (?) kumandasında Bizans’a bir donanma gönderdi. Ancak Bizans donanması kendilerini Finike kıyılarında karşıladı. O mevkide cereyan eden savaşta Bizans donanmasına ağır kayıplar verdirildi. Bu deniz seferi İstanbul deniz yollarının Müslümanlara açılmasını sağladı. Ancak donanma oradan döndü. Constantinople’a gidemedi. (Acaba?) Bizans donanmasına karşı karşılaştıklarında Müslümanların denizde kazandıkları bu ilk büyük zafer sonrasında, İmparator Konstans öldürülmekten ancak kıyafet değiştirerek kurtulmuştu. (?)

 

Bu yukarıda verdiğimiz İslam’ın ilk Bizans seferiyle alakalı İslam kaynakları bir hayli farklı bilgiler vermekte. Bazılarının kulak arkası edeceği, önemsemeyeceği bu farklılıklar bizim için son derece önemli. Doğru bilgiler, belgeler ve de sağlam kaynaklarla beslenmelidir. Tarihi bir bilim dalı olarak değil de efsaneler, söylentiler, hurafeler, kahramanlık öyküleri, lehimize abartmalar kümesi olarak görenlerin kabul ettiği tarih, bizim üzerinde ciddiyetle durduğumuz gerçek tarihten çok farklıdır. Bunu açıkça belirttikten sonra devam edelim.

Neden (?) açıklayalım.

  1. Koskoca İmparator neden donanmanın başında Konstantinopolis’ten kalkıp, ta Finike’ye gitsin. Taht kavgalarının yaşandığı o dönemde (ki tahta geçmeden önce bile kardeşi Theodosius’la arasında bir taht kavgası bulunmaktaydı) bu son derece tedbirsiz bir hareket olmaz mıydı?
  2. III. Konstantinos’un oğlu II. Konstans, 641 yılında Hereklonas tarafından Ortak İmparator yapılmış sonra aynı yıl içinde tek başına İmparator olmuştur. 15 Eylül 668 yılında isyancı Mizizios'un emriyle planlanan bir suikast sonucu öldürülmüştür.
  3. Tahtta kaldığı sürece yaşadığı askeri, siyasi olaylar..

*Bir askeri isyanı bastırmak için amcası Heraklonas tarafından ortak imparator olarak atanmıştır; buna rağmen Heraklonas imparatorluk tahtından indirilene kadar isyan devam etmiştir.
*Bundan sonra II. Konstans tek imparator olarak tahtta kalmıştır.
*İmparatorluğu sırasında Mısır tümüyle Arapların eline geçip kaybedilmiş ve Kartaca ise geçici bir zaman için kaybedilmiştir.
*Balkanlar'da İmparatorluk sınırlarını düzenlemiştir.
*Kardeşi olan Theodosius'u idam ettirdikten sonra, Konstantinopolis halkı tarafından en çok nefret edilen kişi olmuştur.
*Bu nedenle II. Konstans şehri terk edip Sicilya'da Sirakoza kentine gitmiş ve hayatının sonuna kadar orada yaşamıştır.
*Sirokoza'yı imparatorluğunun başkenti yapmak istediği söylentileri yayılmaya başlayınca, bir gün hamamda iken bir suikaste maruz kalıp öldürülmüştür.
*Sarayında bulunan bir soylu olan Mizizios Sicilya'da birkaç ay süren bir askeri imparatorluk idaresi kurmuştur.

 

Kaynaklar:

Hooker, Richard. "The Byzantine Empire." Middle Ages. World Cultures. 4 June 2007 

Gregory, Timothy E. (Tr.çev. Esra Ermert), (2016 Son baskı; 2008 1. baski), Bizans Tarihi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. 

Dikici, Radi (2013), Bizans İmparatorluğu Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi.

Vasiliev, Alexander A. (Tr.çev. Tevabil Alkaç) (2016) Bizans İmparatorluğu Tarihi, İstanbul: Alfa Yayıncılık.

Lemerle, Paul (Tr.çev. Galip Üstün) (2004) Bizans Tarihi, İstanbul: İletişim Yayıncılık.

Mango, Cyril, (Tr.çev. Gül Ç. Güven) (2016 Son baskı; 2008 1. baskı), Bizans Yeni Roma İmparatorluğu, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

 

Tüm bu verdiğimiz kaynaklarda, bazı İslam kaynaklarında bahsedilen “İmparator II. Konstans’ın donanmanın başında İslam donanmasının karşısına çıkmasından, kıyafetini değiştirip canını zor kurtarmasından” tek bir kelime yokken, bu İslam kaynakları herhangi bir belge, kaynakça, kanıt göstermeden nasıl oturdukları yerden böylesine hikâyeler uydurabilmişler, hayret doğrusu.  Tamam, isteyen istediğine inanır da, tarihçilerin az biraz sözlerini, anlatılarını küçük de olsa belgelere, sağlam kaynaklara dayandırmaları gerekmez mi?

Verdiğimiz bu kaynaklar birer methiye değil. Örneğin, İmparator II. Konstans’ın kardeşi Theodosius’u idam ettiriş hikâyesini okuduğunuzda, kendisinden, kalleşliğinden, acımasızlığın nefret etmemek mümkün değil. Dediğimiz odur ki, böylesine iğrenç bir kardeş cinayetini detaylarıyla bize aktaran bu kaynaklar, onun “kıyafet değiştirerek” canınını Müslümanlardan kurtarabildiğini neden anlatmasın ki?

 

Şimdi ister misiniz biz size bu ilk İslam donanmasının Konstantinopolis seferini anlatalım. Pekâlâ başlayalım.

 

Bu deniz savaşının tarihteki ismi Zâtüs-savârî Muharebesi (Gemi direklerinin fazlalığı yüzünden bu ismi almış)  ya da Finike Muharebesi. İslam donanmasının komutanı, Abdullah bin Sa'd Ebû Serh, yani Abdullah bin Sarh değil.

 

Durun daha bitmedi, aslında burada da bir isim kargaşası var. Başka iddialar da var. Bir iddia daha var bu komutan konusunda. Bu deniz seferinin komutanı gerçekte Abdullah bin Sa’d b. Ebu Serh de değil, kim? Komutan Ebu’l -Aver. (Muaviye, bu filonun başına tecrübeli amirali Ebu'l-Aver'i tayin etti.) (Kaynak: Ebu'J-Farac, a.g.e., Cilt: l, s. 181.) Buyurun daha işin başında üç farklı kumandan ismiyle karşılaştık.

 

Bu savaşın amacı şu.. Suriye Valisi Muâviye b. Ebû Süfyân ve Mısır Valisi Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh, sahil şehirlerini ve ele geçirilen toprakları korumak, Bizanslılar’ın Akdeniz’deki gücünü kırmak amacıyla deniz seferlerine çıkmak için güçlü bir donanma inşa ettiler. Bu arada Müslümanların Doğu Akdeniz’deki Bizans üslerine karşı yaptığı seferler ve Akdeniz’in doğu sahillerinde giderek güçlenmesi Bizans İmparatorluğu’nu endişelendiriyordu. Muâviye güçlü bir filo oluşturmak için Mısır Valisi Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh ile iş birliği yaptı. Kısa zamanda İskenderiye tersanesinde çok sayıda savaş gemisi inşa eden Abdullah b. Sa‘d, (veya Ebu’l Aver) 200 gemiden meydana gelen Suriye ve Mısır filoları ile Akkâ’dan kuzeybatı yönünde açıldı. Donanmanın ikinci kumandanı Muâviye’nin temsilcisi Büsr b. Ebû Ertât idi. Müslüman filosu Güney Anadolu’daki Likya bölgesinde yer alan Phoenix (günümüzde Finike ve Antalya) açıklarında 500 gemiden oluşan Bizans filosu ile karşılaştı (Theophanes, s. 45; Süryani Mikhail, II, 445; Ebü’l-Ferec, s. 181) Bazı İslâm kaynaklarında savaşın İskenderiye açıklarında cereyan ettiği de zikredilmektedir. (Suâd Mâhir, s. 84). Burada da söz konusu savaşın aslında Finike kıyılarında değil, İskenderiye açıklarında meydana geldiği hususunda bir iddia ile karşılaştık.

 

Bizans donanmasını bizzat İmparator II. Konstans sevk ve idare ediyordu.(?) Savaş henüz şafak sökmeden başladı. Savaş öğleye doğru sona erdiğinde kaynakların bildirdiğine göre deniz dökülen kanlarla kızıla boyanmış ve gemilerin yıkılan direkleri her yeri kaplamıştı. Bu savaşta Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî’nin kaydına göre Bizanslılar’dan 20.000 kişi ölmüş (Târih, I, 182), müslümanlar da çok zayiat vermişti. Müslümanların kesin zaferiyle neticelenen savaşta İmparator II. Konstans, askerlerinden birinin imparator kılığına girmesi ve kendisinin onun kıyafetlerini giyip başka bir gemiye binerek kaçmasıyla esir düşmekten kurtuldu ve İstanbul’a gitti. (Theophanes, s. 45; Süryani Mikhail, II, 446; Ebü’l-Ferec, s. 182). Savaşın tarihi konusunda İslâm kaynaklarında 31 (652) veya 34 (655) yılları verilmektedir (Belâzürî, V, 167; Taberî, IV, 288; İbn Hubeyş, I, 379). Bizans tarihçisi Theophanes bu savaşı hilkat yılı (1 Eylül 654-31 Ağustos 655) olayları içinde anlatır (The Chronicle of Theophanes, s. 45). Savaşın ardından Bizans’ın Doğu Akdeniz’deki hâkimiyeti sona ermiştir. Savaşın tarihi konusunda farklı görüşler.

 

Gelin sizinle uzun, zorlu ancak zevkli bir araştırma yapalım. Tarihi dedektiflik bir başka deyişle. İncelemelerde kaynak gösterilirken, kaynağın sahibinin mutlaka güvenilir olması gerekiyor. Yukarıda II. Konstans’ın kılık değiştirerek canını kurtardığını anlatan (iddia eden) kaynak sahiplerini ele alacağız. Bakalım bu aynı kaynaklar bize neler gösterecek, anlatacak?

 

(2. Bölümün Sonu)

AKŞEMSEDDİN'İN MADDETÜ'L- HAYAT ESERİNİN İLK SAYFASI
FRANTZ BUHL
AKŞEYH'İN TÜRBESİ
İSLAM ALİMLERİ
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum