SİTEDE ARA

SEÇMEN ÜZERİNE BİR İNCELEME
16 Mayıs 2019

Seçmen Tercihlerinin Oy Tercihini Etkileyen Temel Faktörler

Toplumlarda siyaset alanında baş aktör konumuna gelen seçmenlerin oy verirken tercihlerinde belirli koşullardan etkilendikleri görülmektedir. Konu seçim ve kahramanı, başrol oyuncusu da seçmen olunca Siyaset Sosyolojisinin konuya ilgisinin artması, konuyla ilgilenmesi de son derece doğaldır.  Zira seçim öncesi belirli koşullar ve etkilerin şekillendirdiği seçmenlerin, tercihlerinde bir de kişisel sebepler vardır ve bu konu araştırma alanı olarak sosyoloji ve siyaseti bir araya getirmiştir. Seçmen davranışını etkileyen pek çok sebep vardır. Burada önemli olan, hem ülkenin şartlarını ve konumunu, hem de bireyin koşullarını incelemenin gerekli olduğunu unutmamaktır. Araştırmaların bazıları sosyo-ekonomik ve politik faktörlerin önemli olduğuna yönelik çalışmalar yaparken, bazı çalışmalar da kültürel ve ideolojik sebeplerin üzerinde durur. Bu çalışmamızda seçmen davranışları üzerinde etkili olan sosyo-ekonomik ve politik faktörleri irdelemekteyiz. İdeolojik faktörler, siyasi partilerin görüşlerini temel almakta ve muhtelif görüşlerin seçmen eğilim ve görüşlerini değiştirdiği öne sürülmektedir. Bununla birlikte, ideolojik ve kültürel faktörleri analiz etmek için siyaset sosyolojisi açısından toplumsal olarak ve daha çok siyasi partilerin gözünden bakmak durumundayız. Dolayısıyla bu araştırma/çalışmamız siyaset sosyolojisine bireysel bir yöntemle yaklaşmakta ve bu anlamda seçmen davranışlarına odaklanmaktadır. 

 

Siyasal katılmayı belirleyen en önemli faktör, siyasal katılımı gerçekleştirecek olan bireyin fiziki, kişisel ve hatta değer yargılarına kadar uzanan özellikleridir. Dolayısıyla vatandaşların siyasete katılmaları farklı yoğunluklarda olmakta, bazı vatandaşlar oy bile kullanmazken, bazıları da siyasal faaliyetlere büyük zaman, emek ve para ayırmaktadır. Bu anlamda siyasal katılmayı etkileyen faktörleri detaylı bir şekilde analiz etmek, konuyu açmak ve anlayışını kolaylaştırmak için son derece önemlidir.

 

Öncelikle sosyo- ekonomik sebeplerin temelinde demografik özelliklerin bulunduğunu belirtmemiz gerekiyor. Toplum içindeki sınıf farkı, yaş, eğitim, cinsiyet, meslek ve gelir düzeyi gibi faktörler demografik özellikleri temsil etmekte ve gözlenen farklar siyasi seçimleri etkilemektedir.

 

·       Demografi, diğer adıyla nüfus bilimidir. Dünya'da veya bir ülkede bulunan nüfusun yapısını, durumunu, dinamik özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Yunanca demos ve graphein kelimelerinden meydana gelmiştir. Doğumlar, ölümler göçler ve yaşlanma ile ilgili çalışmalar bu bilim dalı tarafından yapılır.

 

Seçmen davranışı ve medya unsuru bir anlamda sosyal boyutun içinde de kabul edilmektedir. Aslında medya etkisi bir anlamda kamuoyunu yansıtmaktadır. Seçim öncesi seçmen kararının ön izlemesi olarak sunulan kamuoyu araştırmaları, bir yandan seçim öncesi karar konusunda fikir vermekte, bir yandan da seçmen kararlarını etkilemede yadsınamayacak bir rol oynamaktadır. Politik faktörler, siyasi partiler ve adayları incelemek açısından faydalıdır. Bu anlamda bu çalışmamızda parti kimliği kavramı, seçmenlerin parti tercihlerinde partilere yaklaşımı ve yakın geçmişte yaşanan siyasi değişimlerden bahsedileceğiz. Bu açılımda medyanın güçlenmesi, siyasi kimliklerin çoğalması ve yönetim biçiminin seçimlere olan etkisi de ele alacağız. Seçmen davranışını etkileyen diğer faktörler, yukarıda da öne sürüldüğü gibi çok sayıdadır. Bu detaylı çalışmamızın çerçevesi öncelikle sosyal ve ekonomik faktörler ile politik faktörler bazında çizilirken, bir yandan da yasal ve psikolojik boyutunu elbette inceleyeceğiz. Yasal boyut toplumsal faktörleri desteklerken, psikolojik boyut seçimlerdeki bireysel faktörlerin etkisini göstermektedir. Her siyasal sistem, siyasi sürecin varlığını toplumsal olarak yasalarla öngörür, dolayısıyla kimlerin siyasal sürece katılıp katılamayacağı, hangi yollarla siyasi seçimin gerçekleştirilebileceği yasalarla düzenlenir. Seçmen davranışının sosyal ve ekonomik boyutunun kapsamlı olarak incelenmesi demokratik gelişim üzerinde fikir sahibi olmamıza ışık tutmaktadır. Siyasi katılımın sosyo-ekonomik statü ile direkt ve doğru orantılı olduğunu öne süren araştırmacılar, daha iyi bir eğitim seviyesine ve daha yüksek bir gelire sahip vatandaşların, diğerlerine göre daha katılımcı bir rol üstlendiklerini vurgulamaktadırlar. Buna ilaveten legal örgüt ve derneklerin çoğalmasının siyasal katılımı artıran sosyoekonomik bir gelişme olduğunu da belirtmişlerdir. Toplumsal gruplar, devlet yönetimindeki etkilerini fark ettikleri zaman daha fazla çaba gösterirler.

 

Seçmen Davranışını Etkileyen Ekonomik Faktörler

 Ekonomik faktörler başlığı altında inceleyeceğimiz ilk faktör, meslek gruplarının siyasal katılıma etkisidir. Meslek de, gelir düzeyi gibi toplumsal olarak kişinin faaliyetlerini ve siyasete katılımını etkilemektedir. Meslek sahibi olmak siyasi olarak da yeteneklerin gelişimini sağlamakta, iktidarın yönetim biçiminden hangi meslekte olursa olsun etkilenmesine neden olmakta ve belirli siyasi görüşe sahip diğer insanlarla daha fazla etkileşimde olmasını sağlamaktadır. Çalışan birey, mesleği ne olursa olsun, işi gereği tanımadığı ve yakın olmadığı birçok insanla iletişimde bulunmaktadır. Bu süreç, siyasal etkinlik yeteneklerini de geliştirmektedir. Çünkü kişi, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde kendini toplumda ifade etmeyi, farklı görüşleri dinlemeyi, makul çözümler ile kendi fikrini baskın konuma getirmeyi çalışarak öğrenmektedir. İnsan hayatının büyük çoğunluğu iş ortamında geçmektedir. Dolayısıyla tıpkı gelir düzeyinin gruplaşma yaratması gibi, bazı meslek grupları ortamları gereği belirli siyasi partilere daha yakın olabilirler ve bu mesleği icra eden kişiler bulundukları ortamın etkisiyle o siyasi partiye daha fazla eğilim gösterebilirler. Biz bu çalışmamızda, meslek sahibi olmanın siyasi katılımı arttıracağı öne sürmemekle birlikte, meslek gruplarının siyasi parti gruplaşmalarına neden olabileceği ve seçmen davranışı ile tercihlerini etkileyebileceği savunuyoruz. Ekonomik faktörler altında incelenecek diğer bir faktör de gelir düzeyi ve seçmen davranışı ilişkisidir. Meslek grubuyla birlikte araştırma alanlarına dâhil olan bu konuda gelir düzeyinin, toplumu siyasal faaliyetlerde nasıl etkilediği incelenmiştir.

 

Meslek ve Seçmen Davranışı

 Meslek sahibi olmanın seçmen davranışlarına etkileri kolay gözlemlenebilir bir çalışma değildir. Meslek grupları toplum içerisinde birbirine eklemlenmiş ve belirli bir düzenden uzaklaşmıştır. Bir meslek grubunun kendi içerisinde birçok dala ayrılması ve farklı meslek gruplarıyla ortak projeler yürütmesi, bu faktörü incelemeyi zorlaştırmıştır. Ancak meslek gruplarının ait olduğu bir hizmet alanının olması seçmen davranışlarını gözlemek için uygun bir zemin hazırlamaktadır. Bu arada, bu kadar geniş bir alanda çalışan seçmenlerin, ortak bir paydada buluşup siyasal seçimlerini gruplaşma halinde yapmaları söz konusu olmadığını da belirtelim. Meslek gruplarının seçmen davranışı üzerindeki etkisinde, üzerinde durulması gereken en önemli nokta; mesleğin siyasi katılımda etkin bir faktör olmasına rağmen, yaş, eğitim, cinsiyet gibi diğer demografik özellerinden farklı olarak hızla değişkenlik gösterebilmesi ve bu açıdan ölçülebilirliğini güçlüğüdür. Meslek gruplarının siyasi katılıma etkisi incelenirken, eğitim ve gelir düzeyi ile birlikte ele alınması önemlidir. Eğitim, meslek grubunun önceki ve dolaylı aşamasıyken, gelir düzeyi de sonraki ve yine dolaylı aşamasıdır. Meslek grupları, diğer demografik özelliklerden farklılık göstermektedir. Seçmenin yaşı, hatta aldığı eğitim ve toplumdaki yeri ailesel bir duruma dayanmaktadır. Bireyin eğitimle kendini geliştirmesiyle beraber toplumda bulunduğu sınıfı değiştirme olasılığı bulunsa da bu kısa sürede gerçekleşebilecek bir durum olmayacaktır. Meslek gruplarının kişiye belirli bir siyasi yönelim verdiği savunulmamakla birlikte, meslek sahibi olmanın kişisel olarak siyasal eğilimi artırdığı, kişiyi sosyalleştirerek siyasal görüşünü ifade etmede yetkinlik verdiği ve bazı mesleklere sahip olmanın siyasal yaşam içinde ön plana çıkmayı kolaylaştırdığı söylenebilir. Tıpkı gelir düzeyinde ifade edildiği gibi, bazı toplumlarda meslek seviyesi etkin ve üstün kişiler siyasal katılımı arttırırlar ve bu artış ile ilgi, seçmen katılımından çok siyasi parti adaylığı şeklinde topluma yansır.

 

Sosyal faktörler altında inceleyeceğimiz eğitim konusu, meslek grubu ve seçmen davranışı üzerinde dolaylı olarak etkilidir. Meslek seçiminde alınan eğitimin büyük önemi olmasıyla birlikte, aileden kaynaklanan gelir düzeyi ve yaşanan çevrenin de etkisi unutulmamalıdır. Bireyin eğitim düzeyindeki artış, toplumdaki yerinin belirginleşmesini sağlamakta ve yüksek statülü bir işte çalışmasına yardımcı olmaktadır. Siyasete olan ilgi ve siyaset bilgisi, aday olarak katılımı, bu faktörlerin bir araya gelmesiyle artış gösterebilmektedir. Bazı meslek grupları ve o meslek içerisindeki konum, kişinin toplumsal hayattaki ifadesini de etkilemektedir. Örneğin bir gazeteci veya medya kuruluşunun yöneticisi, iş ortamı sayesinde siyaset hakkında bilgi sahibi olur ve katılımını artırabilir. Özellikle serbest meslek grubu olarak adlandırılabilecek olan avukatlık ve gazetecilikte, iş yaşamının gereklilikleri ile siyasete yaklaşım görülmektedir. Özellikle gazeteciler toplumsal sorunlara vakıf olabilmek adına toplumdaki siyaset politikalarını incelemektedirler. Yalnızca gazeteci, avukat ya da bir medya kuruluşu yöneticisi olarak da değil, toplu halde çalışan tüm meslek gruplarının tek başına çalışanlara göre siyasal katılım oranları yükselir. Bu noktada işçileri örnek gösterebiliriz. Toplu halde çalışmalarından ve örgütlenme alışkanlıkları ile siyaset konusunda bilgi sahibi olabilecekleri bir ortamda çalışmıyor olsalar dahi, örgütlenme ve gruplaşmaları siyasal katılımlarını artırmaktadır. Buradan yola çıkarak Türkiye’de 1950 seçimlerinde CHP, DP ve MP partilerinin adaylarının meslek dağılımlarını yansıtan tabloyu incelersek, meslek grupları içinde en fazla avukatların aday olarak siyasal katılım gösterdiklerini görürüz. Adaylar içerisinde en sonda olan meslek grubu ise işçilerden oluşmaktadır.

 

 

MESLEKLER             CHP                     DP                   MP                        TOPLAM

VALİ-KAYMAKAM        24                         5                      –                                29

HARİCİYECİ                  1                         2                       1                                 4

SUBAY                         25                       21                     13                               59

AKADEMİSYEN           19                       14                       7                               40

DOKTOR VB.               55                       61                    19                              135

AVUKAT                       79                      105                   36                              220

MÜHENDİS                  11                       23                    11                                45

BANKACI                      14                      16                      5                               35

GAZATECİ                    16                       23                   13                               52

ÖĞRETMEN                 21                        8                     5                                52

YARGIÇ                        16                      27                     5                                48

KAMU GÖREV.             76                     44                    13                              133

TÜCCAR                       44                     74                    33                              151

ÇİFÇİ                             27                     61                   18                              106

SENDİKACI                   10                       8                     3                                21

 

Aşağıdaki tabloda da 2007 yılı genel seçimlerinde TBMM’de milletvekillerinin meslekleri göz önüne alınarak siyasi katılımın meslek gruplarına dağılımı incelenmiştir. Sonuç itibariyle, bazı mesleklerde siyasal katılımın ve siyasi bilinçlenmenin daha fazla olduğunu görüyoruz. Özellikle hukukçuların siyasi açıdan daha fazla bilinçli olduğunu ve aday veya seçmen olarak siyasette daha fazla etkin olduklarını; işçilerin ise Türk siyasi tarihinde özellikle aday olma konusunda etkisiz kalmış meslek grubu olduğunu söyleyebiliriz.

 

MESLEK GRUPLARI                       KİŞİ SAYISI

HUKUKÇU                                               92

İŞADAMI                                                  82

AKADEMİSYEN                                       78

ÖĞRETMEN                                            40

EKONOMİST                                           39

MÜLKİ AMİR                                            18

ÜST DÜZEY YÖNETİCİ                           27

DOKTOR                                                  27

MÜHENDİS                                              39

MALİ MÜŞAVİR                                        16

GAZETECİ                                                11

MİMAR                                                       9

PLANLAMACI                                            8

DİPLOMAT-BÜYÜKELÇİ                           7

BANKACI                                                   6

SUBAY                                                       4

 

Memurların gelir düzeyi hükümet tarafından belirlendiği için, hükümetin aldığı kararlar ve izlediği yolları takip eden memurlar da siyasal yaşamla iç içedirler ve dolayısıyla da siyasal katılım oranları yüksektir. Memur grubundaki eğitmenler için de durum bu açıdan aynı olmakla beraber, insanların ileride siyasi yaşamda aktif olarak bulunmalarını etkileme sorumlulukları vardır. Örneğin öğretmenlerin, bu açıdan konunun kendi üzerindeki etkilerini bilmeleri ve ona uygun bir ifade şekli belirlemeleri gerekmektedir. Öğretmenlerin kendi eğitim düzeyleri ve çalıştıkları eğitim- öğretim kurumunun ideolojisi de önemli rol oynamaktadır. Öğretmenlerin toplumsal olarak siyasal yaşamda etkinlikleri fazla olduğundan demokratik bir tutum sergilemeleri ve bunu öğrencilere aktarmaları çok önemlidir. İşçi ve öğretmenler gruplarını incelediğimizde farklı gelir düzeylerinin siyasi katılımın artış ya da azalma göstermesinde etkili olmadığını görüyoruz. İşçilerin eğitim düzeyleri ve çoğunlukla gelir düzeyleri öğretmenlerden düşüktür ancak bu durum, siyasal katılımı aynı oranda etkilememektedir. İşçiler, iş çevresinde bir arada olmanın da desteğiyle çabuk örgütlenme ve siyasal gruplaşmalar yaratma konusunda birçok örnek vermişlerdir. Hızlı sendikalaşmaları, birbirlerine aktardıkları siyasi bilgiler, onları siyasal konularda yüksek bilince taşımıştır. 

 

Siyasete katılım oranlarının çok yüksek olmadığı iki meslek grubu çiftçiler ve ev kadınlarıdır. Çiftçiler, işçiler gibi eğitim düzeyleri düşük bir sınıfta olmalarıyla birlikte, çalışma alanlarının da sebep olduğu bir durum ile siyasal yaşamdan uzak kalmışlardır. Sınırlı eğitimlerinin yanı sıra, kitle iletişim araçlarını, siyasal propagandaları ve siyasal tartışmaları yakından takip edecek bir çevrede yaşamayan çiftçilerin siyasal katılımdan uzak kaldıkları gözlemlenmiştir. Daha çok kırsal kesimlerde ve köylerde yaşayan çiftçilerin en etkin şekilde kullandıkları siyasal katılım yolu oy vermektir. Ev kadınlarında durum biraz daha farklıdır. Kırsal kesimde de, şehir merkezinde de yaşamını sürdüren ev kadınının evde oturan, içe dönük ve toplumsal bilinci gelişmemiş bir imaj çizmesi nedeniyle, siyasetin gerektirdiklerinden uzak kaldığı bir gerçektir. Cinsiyet ve seçmen davranışları incelenirken bu konu üzerinde daha kapsamlı duracağız. Çünkü söz konusu olan olumsuz imaj sadece ev kadınları için değil, genel olarak kadınlar için siyasal katılımda sorun teşkil etmekte ve kadınları kendini toplumda ifade etme, siyasi eğilimini gösterme ve kitle iletişim araçlarından faydalanma gibi siyasetin gerektirdiklerinden uzak tutmaktadır.

 

Gelir ve Seçmen Davranışı

 Ekonomik faktörler ana başlığı altında da incelediğimiz üzere, gelir düzeyi ve siyasal katılım düzeyi arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Sosyal statünün en net belirleyici faktörlerinden biri olan gelir düzeyi; eğitim, cinsiyet, yaş gibi belirli özelliklerden de destek alarak kişinin sosyal statüsünü belirlemektedir. Gelir, genel tanımı itibariyle, kişinin yıl içinde elde ettiği kazançların ve iratların safi tutarıdır (Gelir Vergisi Kanunu, 1960). Ekonomik anlamda gelire baktığımızda ise kişilerin yıllık olarak mesleki üretken faaliyetleri, taşınır ve taşınmaz varlıkların işletilmesinden elde ettikleri kazançlarını gelir olarak tanımlayabiliriz. Gelir düzeyi toplumsal hayat tarzını etkileyen bir faktör olduğu için siyasal katılımda da etkisi görülmektedir. ABD’de konuyla ilgili yapılan araştırma göstermiştir ki, gelir düzeyi artan seçmenin siyasal seçime katılımı da buna bağlı olarak artmaktadır. Ancak sonraki tarihlerde yapılan diğer çalışmalar bu orantının her seçim için geçerli olmadığını da ortaya koymaktadır. Doğru orantı iddiasının altında yatan sebep, gelir düzeyinin artışının kişiye siyasal olayları daha yakından takip etme fırsatı tanıdığı ve bu durumun da siyasal katılımı artırdığıdır. Öte yandan toplumda gelir düzeyi yüksek bireyin, eğitim seviyesinin de yüksek ve kendine güveni olan birey olduğu kanısı vardır. Ancak bu ispatlanması güç bir iddiadır, çünkü gelir düzeyinin artışı vatandaşı, seçmen durumunun ötesinde aday konumuna doğru götürebilmektedir. Gelir düzeyi yüksek olan vatandaşın, özellikle de gelir düzeyi toplumsal olarak düşük bir yerde güçlü konuma gelmek için siyasal katılımı farklı bir boyuta taşıyıp siyasi parti adayı olabildiğini de not edelim.

 

Bu, etraflıca yapılan inceleme/araştırmalara dayanan çalışmamız, ekonomik artışın bireyleri gruplaşmaya ittiğini ve bu gruplaşmaların siyasal etkinliklere de olumlu yansıdığını öne sürmekle beraber, gelir düzeyi ile siyasal katılım düzeyi arasında doğru orantılı bir ilişkinin mutlak olmadığını da ortaya koymuştur.  Örneğin, rahmetli Bülent Ecevit’i Türk siyasetindeki rolünü ele aldığımızda, sosyal statüsü ve aldığı eğitimi düşünerek kendisinin Türk halkının eğitim seviyesinin yukarısında bir eğitim ve sosyal statüye sahip olduğu değerlendirilebilir. Bu durum onun döneminde siyasi katılıma bir seçmen olarak daha fazla katılacağı anlamına gelmemektedir. En azından böyle bir genelleme yapmak Türk siyaseti için doğru değildir. Ancak Bülent Ecevit, bu farklılığı siyasal parti adayı olarak göstermiştir. Bülent Ecevit eğitimi ve de dolayısıyla gelir durumu iyi olan bir kişi olarak, yaşadığı dönem içinde çok iyi olanaklar elde etmiştir. Kendisi Türk siyasetinin bizzat içinde olmasına ilaveten, İngiltere ve Amerika’da siyaset sosyolojisi ve Ortadoğu üzerine araştırmalar yapma fırsatı elde etmiş, ülke içinde ve ülke dışında gazetelerde yazılar yazmıştır. ABD’de olduğu sürede eğitim gördüğü Harvard üniversitesinin rektörü ABD’nin 56. dönem Dışişleri Bakanı Henry Kissinger‘den eğitim almıştır ki bu da bize göre 27 Ekim 1957 yılında CHP milletvekili olmasının önünü açmıştır.

 

Seçmen Davranışını Etkileyen Sosyal Faktörler

 Seçmen davranışlarının ekonomik boyuttan sonra ele alınan ikinci ana çerçevesi sosyal faktörlerdir. Sosyal faktörler,  insanın çocukluk yaşlarıyla birlikte başlayıp seçmen olacak yaşa gelene kadar geçecek süreçte tercihlerinin şekillenmesinde büyük önem teşkil eder. Ailenin yapısı ile başlayan bu etkileşme, çocuğun yaşamı boyunca sosyal çevresi ve yaptıkları ile gelişerek devam eder. Bu çalışma içerisinde sosyal faktörlerden eğitim düzeyleri, yaş farklılıkları ve cinsiyet faktörü başlıkları altında seçmen davranışlarına olan etkilerini, örneklerle açıklamaya çalışacağız.

 

Eğitim ve Seçmen Davranışı

Eğitim siyasal toplumlaşmaları ortaya çıkardığı için seçmen davranışları ve siyaset sosyolojisi içinde incelenmektedir. Meslek grupları içerisinde de bahsedilen öğretmenlerin en önemli görevi demokratik anlayış içerisinde siyasi bilgiyi öğrenciye aktarmaktır. Dolayısıyla eğitim, siyasi değerleri aktarmada önemli bir yere sahiptir. Bu aktarım toplumsallaşma ve gruplaşma açısından da önemlidir. Toplumsallaşma, bireyin biyolojik özelliklerinin dışında doğduğu yere ait olan özelliklerle gelişmektedir. Şöyle ki; toplumun özelliklerini, kültürünü ve yargılarını benimsemeye başlayacak veya bunları reddetmeyi oluşturduğu öznel yapısını şekillendirecektir. İlk olarak, aile içinde başlayan toplumsallaşma, etkin şekilde eğitim hayatında devam etmektedir. Eğitim, toplumdaki kültürel ve inanca dayalı ideoloji ve yaklaşımları, küçük yaştan bireye kazandırdığı için siyasal davranışlarda da etkin bir yere sahip olmuştur ve gelişen bu bilinçle, kişi siyasal etkinlikleri her yönüyle kavramaya başlamıştır. Küçük yaştan itibaren eğitim alan insan, teknolojik gelişmelerden ve kitle iletişim araçlarından da yararlanmayı bilerek, siyasete dair tüm gelişmeleri takip etmekte ve dünyanın farklı bir yerinde bile olsa farklı bir siyasi görüş hakkında bilgi alabilmektedir. Dolayısıyla eğitimin genel olarak kazandırmış olduğu çok yönlü düşünme, analiz etme, yorumlama ve ifade etme becerileri siyaset alanına da uygulanmakta olup kişiyi objektif düşünen bir seçmen haline getirmektedir. Ekonomik güce sahip yurttaşlar, iyi eğitim almış ve gerek sosyal gerek siyasi yaşamlarında bireysel ve toplumsal gelişmelere açık hale gelmiştir. Gelir düzeyi ve meslek gruplarına benzer şekilde, eğitim düzeyi artan vatandaş yine toplumdan sıyrılacak ve kendisini seçmenliğin ötesinde siyasi parti adaylığında ifade etmeyi deneyecektir. Bu elbette, eğitim düzeyi yüksek seviyede olan tüm vatandaşların yapacağı bir adım olarak ifade edilemez. Öte yandan, toplumsal olarak eğitim düzeyi yüksek olmayan ülkelerde, yüksek sosyal statüye sahip kişiler yönetici ve yönlendirici güç olmayı deneyeceklerdir. Türkiye şartlarında eğitim seviyesinin yükselmesinin siyasi katılımı artırıcı olduğuna dair bulgu olmasa da, siyasi etkinliklerin takibi ve siyaset içerikli bilgiye ulaşmada eğitim seviyesi ile doğru orantı olduğunu görüyoruz.  Dolayısıyla eğitim seviyesinin bir yönden olumlu bir yönden olumsuz bir etkisi vardır. Ancak siyasi katılımda yaş, cinsiyet ve yerleşim yeri gibi diğer sosyal faktörler de etkin rol oynamaktadır. 

 

Yaş ve Seçmen Davranışı

 Siyasal katılımlara yaklaşım belirli bir yaş itibariyle gelişir ve hayat boyu sürer. Bu yaklaşım sürekli bir katılımı ifade edeceği gibi katılmayı reddetmeyi ya da kararsız bir yurttaş olarak araştırma yapmayı da ifade etmektedir. Aile içinde başlayan toplumsallaşma, siyasete ilgiyi küçük yaşlarda başlatır. Ailenin bir siyasi partiye bağlı olması kişiyi siyaset konusunda bilgi toplayarak büyüteceği gibi, o partiyi savunma ya da reddetme ihtimalini de ortaya çıkarır. Bir ailenin siyasete katılım oranı düşükse, sosyal çevresini oluşturma yaşı gelmeyen ve çevresi ile ailesi ile kısıtlı kalan çocuk bireyin, siyasete ilgisiz büyümesi kaçınılmazdır. Aile sosyalleşme süreci içerisinde çocuğa, toplumun gerekliliklerini ifade ederken siyasete ilişkin bilgileri de vermeye başlayacaktır. Aile içinde başlayan bu ilgi ve bilgi süreci, arkadaş ve okul çevresiyle daha da gelişecektir. Gençlerin siyasete katılımlarının genellikle hangi yaşlar aralığında ve hangi oranlarda olduğunu, veri tablolarına göre bir genelleme yapacak olursak, yaşın siyasete katılımda ve siyasi davranışlarda büyük önemi olduğunu görürüz. Gençler siyasi katılım faaliyetlerine daha az ilgi göstermekte, ilerleyen yaşla birlikte bireyin siyasi görüşlerinde sabitlik olmakta ve yaş faktörünün diğer faktörler üzerinde de etkisi olmaktadır. Farklı yaş gruplarının farklı düzeyde siyasi katılım gerçekleştirmeleri, vatandaşların farklı yaş gruplarında farklı sosyal etkilere maruz kalmaları dolayısıyla da tercihlerini ve kararlarını o etkiler altında kalarak verdiklerini söyleyebiliriz. Gençler her konuda daha çok yenilikçi ve değişimden yana davranış sergilerken, yaşlılar yılların vermiş olduğu tecrübe ve yaşanmışlıklarla ellerindekini kaybetmemek adına daha çok tutucu olurlar. Genç nüfusun siyaset katılımına ilgisinin yaşlı gruba göre daha düşük olması siyasi etkinlikler ve konular ile ilgilenmediklerini ifade etmez. Gençler, gelişmeleri yakından takip edebilmenin verdiği destek ve kendilerini günümüz toplumunda eskiye nazaran daha rahat bir şekilde ifade edebiliyorlar. Ancak henüz sorumluluk bilinçlerinin oturmamasından ve bilgiyi toplayıp henüz ifade edebilecek seviyeye getirmediklerinden katılım düzeylerini üst seviyeye taşıyamamaktadırlar. Günümüz genç kuşağı, eski nesillere göre günlük siyasi gelişmeleri çok daha yakından takip edebilmekte ve buna göre bir tercih ile apolitik tavra yakın durmaktadır. Dolayısıyla başkaldırı yapabilmeleri için oldukça geniş bir birikim ve teknolojik gelişime sahiptirler. Bunun örneğini Türkiye’de Mayıs 2013 sonu başlayan Gezi Parkı olaylarında gördük. Gençler, sosyal paylaşım siteleri vasıtasıyla birbirleriyle hızlı bir şekilde irtibat kurabilmiş ve vatandaşlar arasında siyasi katılım sağlamışlardır. Her toplumun gençlere tanıdığı fırsatlar ve tarih boyunca gençlerin kendilerini ifade ediş biçimleri değişiklik göstermektedir. Dolayısıyla yaş faktörü ve seçmen davranışı, toplumsal olarak değişkenlik göstermekte ve evrensel bir kalıba sokulamamaktadır.

 

Cinsiyet Faktörü ve Seçmen Davranışı

Yazımızın önceki bölümünde meslek grupları üzerinden seçmen davranışlarını incelenirken ev kadınlarının üzerindeki baskı ve onlar için çizilen kalıp nedeniyle siyasal etkinliklere katılımlarının düşük olduğu belirtilmiştik. Bu katılım düzeyi yalnızca ev kadınları için düşünülmemeli ve kadın ile erkek yurttaşlığın farkı seçmen davranışları üzerinden incelenmelidir. Çünkü kadın ve erkek arasında ayrım olması ve toplumda her iki cinse biçilmiş belirli toplumsal rollerin bulunması siyasal katılımı etkilemektedir.

 

Antropolojik çalışmalar incelendiğinde bazı dönemlerde, toplumlarda kadınların güçlü olduğu anaerkil aile tipinin benimsendiği, bazı toplumlarda ise dönem içerisinde ataerkil tipin benimsendiği gözlenmiştir. Siyasette genel olarak ataerkil bir anlayışın ağır bastığını görüyoruz. Bunun temelinde siyaset ve toplumu, devleti koruma anlayışı vardır. Koruma ve kollama daha çok “erkeğe özgü” kabul edildiği için siyasi katılımda öncelik erkeklere tanınmıştır. Toplumsal cinsiyet kavramlarının çözümlenmesi ve kadınların siyasete katılımı yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında sancılı süreçler sonucu gerçekleşmiştir. Hala daha kadının toplumdaki yerine dair tartışmaların Türkiye’yi ve bazı diğer benzer ülkeleri meşgul etmekte olduğunu yadsıyamayız.  Türkiye’de de ilk kez Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1930 yılında kadınların belediye seçimlerine katılabilmelerine olanak sağlanmıştır. Daha sonra 1934 yılında Anayasada yapılan düzenleme ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış ve 1935 yılında seçimlere katılmışlardır. TBMM’nin 5. döneminde 18 kadın parlamenter ile Meclis’te temsil edilmişlerdir (Tüik, 2012). Yine de Türk siyasetinde geçmiş yıllarda olduğu gibi, günümüzde de erkek aday sayısı kadın sayısından fazla olmuştur ve kadına çocuk bakma, ev işleriyle ilgilenme ve iyi bir eş olma görevi layık görülürken, erkeklere siyasal ve kamusal olanaklar tahsis edilmiştir. Aşağıdaki tabloda 1950 seçimlerinden 2011 seçimlerine kadar olan süreç içinde cinsiyete göre milletvekili dağılımını ve temsil oranını göreceğiz. (Tüik, 2012). Yaklaşık 82 milyonluk Türkiye nüfusunun %49,8’ini kadın nüfus ve %50,2’sini erkek nüfus oluşturmaktadır (Tüik, 2012). Buradan da gördüğümüz gibi, teknolojik gelişmelerin, iletişimin bu kadar yaygın olduğu dünyamızda kadınların halen siyasette çok az bir oranla yer alması kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında gerektiği gibi çaba sarf edilmediğinin göstergesidir. Mevcut tablo verileri son yıllarda mecliste kadın temsilinin eskiye göre artış ivmesi gösterdiğini bize anlatsa da bu artış Avrupa Birliği sürecindeki cinsiyet kotasından kaynaklanmaktadır. Bu durumdan Avrupa Birliği uyum sürecinin kadınların mecliste temsilini ve siyasi katılımını olumlu etkilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

Seçim Yılı Ve Cinsiyete Göre Milletvekili Sayısı Ve Meclis’teki Temsil Oranı

SEÇİM YILI      Toplam Vekil Sayısı      Erkek Temsil Oranı      Kadın Temsil Oranı

1950                          487                                 99,4                                    0,6

1954                          541                                 99,3                                    0,7

1957                          610                                 98,7                                    1,3

1961                          450                                  99,3                                   0,7

1965                          450                                  98,2                                   1,8

1969                          450                                  98,9                                   1,1

1973                          450                                  98,7                                   1,3

1977                          450                                  99,1                                   0,9

1983                          399                                  97,0                                   3,0

1987                          450                                  98,7                                   1,3

1991                          450                                  98,2                                   1,8

1995                          550                                  97,6                                   2,4

1999                          550                                  95,8                                   4,2

2002                          550                                  95,6                                   4,4

2007                          550                                  90,9                                    9,1

2011                          550                                   85,6                                 14,4

 

Kadınların siyaset yaşamında eksik temsil edilmeleri, mevcut sistem içindeki siyasi partilerin kültürel ve yapısal unsurlarıyla da ilgili bir faktördür. Kadınların siyasi yaşam içinde daha aktif rol almalarını ve katılımlarını arttırmanın bir unsuru olarak görülen siyasi partilerin kadın kollarına baktığımızda buradaki kadınların karar alma süreç ve mekanizmalarında söz sahibi olamadıklarını, daha çok ikinci sınıf konumunda kaldıklarını ve sadece seçmen olarak siyasette varlık gösterebildiklerini görüyoruz.

 

Seçimlerde bazı siyasi partilerin adaylık başvurularında kadınlardan daha düşük ücret talep ederek siyasal katılıma başvurularının önündeki engellerden hiç olmazsa birini kolaylaştırdıklarını ifade etmeliyiz. (TC. Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, 2008). Türkiye’de ana muhalefet partisi olan CHP’de 2013 yerel seçimleri için adayların almaları gereken bir eğitim karşılığı ödemeleri gereken ücretleri belirlerken, kadın ve erkek adaylar için farklı ücretler belirlenmiş ve kadın adayların siyasete katılımı yönünde teşvik edici bir kolaylık sağlanmıştır. Bu rakam erkek adaylar için 500 TL iken, kadın adaylar için 250 TL şeklindedir. Yine parti tüzüğünde değişiklik yapılarak tüm seçimlerde %33 cinsiyet kotası getirilerek kadın temsilini arttırıcı önemli bir adım daha atılmıştır. Bu adımlar kadınların siyasette ve karar alma mekanizmalarında görev almalarını sağlayarak siyasete katılımlarını teşvik edici yönde adımlardır. 2013 yılında gerçekleşen yerel seçimlerde önce bu partinin kadın, genç ve engelli adayların adaylık başvurularında hiçbir ücret almayacağını açıklamasını konumuz açısından göz ardı edilmemesi kanaatindeyiz. (TRT Haber, 2013). Türkiye’de bu gibi olumlu gelişmeler yaşanırken bazı olumsuz gelişmeler de yaşandığını örneklendirebiliriz. 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının adı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmiştir. Gazeteci Ruhat Mengi Vatan Gazetesinde bu konu ile ilgili olarak yazmış olduğu köşe yazısında durumu çok güzel özetlemiştir. Kadına ‘‘Anne ve eş rolü yeter!’’, kadına mevcut hükümetin biçmiş olduğu rol model bu oldu demiştir (Vatan Gazetesi, 2011).Türkiye’de bir taraftan kadınların siyasete katılımını arttırıcı ve teşvik edici adımlar atılırken, diğer tarafta kadın adı bile rahatsızlık vermektedir. Bakanlık logosunda kadın 2. sırada erkekten sonra, çocuktan önce yer almaktadır.

 

SİYASİ PARTİ     ERKEK ADAY (TL)   KADIN ADAY  (TL)          KADIN ADAY SAYISI

AKP                          2000                          2000                                  454

ANAP                         500                              0                                     697

CHP                          3000                          3000                                  246

DP                             2000                            500                                  458

EMEP                           0                                 0                                       0

GP                            1000                             100                                  980

HYP                          1000                           1000                                      0

IP                                 0                                 0                                         0

MHP                           500                              0                                     251

 

Yukarıdaki veriler incelendiğinde Türkiye’deki kadınların siyasetteki katılım oranlarını ve partiler tarafından adaylık ücretleri konusunda desteklenme durumlarını görürüz. Özellikle yerel yönetimler kadınların siyasete katılımının ve karar mekanizmalarında etkin olmalarının ilk basamakları olduğu için çok önemlidir.

 

A
B
C
D
E
F
G
H
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum